Ilim & irfan

“Neden İslâm Arabistan’da Zuhr Etti? Tarih ve Hikmetler”

Arap Yarımadası, hem emniyetli hem de fıtratını bozmamış insanları barındırmasıyla İslâm’ın doğuşu için ideal mekândı.”

Abone Ol

İslâmiyet’in Arabistan’da zuhur etmesinin ardındaki hikmetler, hem coğrafî hem sosyal hem de tarihî unsurlarla açıklanabilir. İslâm’ın beşiği olarak seçilen Mekke ve Arap Yarımadası, o dönemin Bizans ve İran gibi süper güçlerinin etkisinden uzak, fitratını bozmamış bir halkı barındırıyordu.

Arapların İslâm Öncesi Durumu:
Araplar, etrafları çöllerle çevrili, askerî taarruzlardan uzak bir coğrafyada yaşıyor; iffet, cömertlik, sadâkat ve mertlik gibi değerlerini koruyabiliyordu. Fakat cehâlet ve nefse râm olma durumu, bu güzel hasletlerin yanlış yönlerde kullanılmasına yol açıyordu. Küçük kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi, yiğitlik adına kanlı savaşların çıkması gibi uygulamalar, fıtrî değerlerin sapmasına sebep oluyordu. İslâm’ın zuhûruyla birlikte bu vasıflar aslına uygun şekilde kemâle erdi.

Ümmî Peygamberin Önemi:
Peygamber Efendimiz’in ümmî olarak gönderilmesi, getirdiği mesajın ilâhî menşe’li olduğunu kimsenin sorgulamamasını sağladı. Araplar, okuma-yazma bilmeyen bir toplum olduğundan, komşu medeniyetlerin fesat ve yıpranmış kültürel etkilerinden uzak kaldılar. Böylece İslâm dâvâsının doğru anlaşılması ve kabulü kolaylaştı.

Arap Yarımadası’nın Stratejik Konumu:
Arap Yarımadası, Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarının birleşim noktasında bulunuyor ve çeşitli devletlerin tam ortasında yer alıyordu. Bu durum, İslâm’ın yayılmasını kolaylaştıracak coğrafî ve stratejik bir üstünlük sağlıyordu. Mekke ise “ziraat yapılmayan bir vâdi” olması sebebiyle ticaret erbâbına ev sahipliği yapıyor, uzun seyahatlere ve farklı kültürlerle temas imkânına sahip bir nüfusu barındırıyordu.

Arapça’nın Rolü:
İlâhî irâde, Kur’ân’ın tebliğ dili olarak Arapça’yı seçti. Arapça, kelime yapısı, fiil çekimleri ve telâffuz kurallarıyla en küçük teferruatı bile veciz bir şekilde ifade edebilen, istikrar kazanmış ve tekâmülünü tamamlamış bir lisandır.

Mekke ve Kâbe’nin Manevî Önemi:
Arap Yarımadası, Peygamber Efendimiz’in atası Hz. İbrâhîm’in ve Kâbe’nin bulunduğu bereketli bir mekândır. Mekkeliler, kendilerini Hz. İbrâhîm ve Hz. İsmâîl’in manevi varisi olarak görüyordu. Bu nedenle İslâm’ın zuhûru ve kabulü, hem coğrafî hem de manevi bakımdan kolaylaştırılmıştır.

İşte bütün bu sebepler, İslâm’ın Arabistan’da zuhur etmesinin hikmetlerini ortaya koyar. İnsanlık, hem fıtrî hem de tarihî olarak hazırlanmış bir zeminde, ilâhî mesajla tanışmıştır.