Faydalı Bilgiler

Doğru yolda olunuz, orta yolu tutunuz

İslam'da Denge ve Mükâfat: Doğru Yolu İzlemek ve Allah'ın Bağışlamasıyla Cennet'e Ulaşmak

Abone Ol

Bismillahirrahmanirrahim. Hz. Âişe (ra), Peygamber Efendimiz'in (asm) şu sözünü naklediyor: "Doğru yolda olunuz, orta yolu tutunuz." Bu ifade, hayatta doğru bir yolu takip etmenin ve aşırılıklardan kaçınmanın önemini vurgulamaktadır. İslam dini, insanları aşırılıklardan uzak durmaya ve dengeli bir yaşam sürmeye teşvik etmektedir.

Hadis devamında, "Alacağınız bol mükâfatla sevininiz" denilmektedir. Bu, insanların doğru yolu izlediklerinde ve orta yolu tuttuklarında hem dünyada hem de ahirette büyük mükâfatlar elde edeceklerini ifade etmektedir. İslam inancına göre, Allah'ın rızasını kazanmak ve ahirette Cennet'e girebilmek için doğru yolda olmak ve dengeli bir hayat sürmek son derece önemlidir.

Peygamber Efendimiz (asm) daha sonra şöyle buyurur: "Biliniz ki, sizden biriniz kendi ameliyle Cennete giremez. Ben de giremem. Ancak Allah beni bağışlaması ve rahmetiyle kuşatırsa o hâriç." Bu ifade, insanın sadece kendi çabalarıyla Cennet'e giremeyeceğini, ancak Allah'ın bağışlama ve rahmetiyle lütfuna mazhar olmasıyla Cennet'e girebileceğini açıklar. Bu, insanın çabalarının yanı sıra Allah'ın lütfu ve merhametinin de önemli olduğunu vurgular.

Sonuç olarak, bu hadis bize doğru yolda olmanın ve orta yolu tutmanın önemini öğütlemekte, mükâfatların doğru yolun takip edilmesiyle elde edileceğini belirtmekte ve Cennet'e girebilmenin Allah'ın bağışlaması ve merhametiyle mümkün olduğunu hatırlatmaktadır.

İşlerinizde Orta Yolu Tutunuz, Dosdoğru Olunuz
Aşırıya kaçmadan, tamamen ihmal de etmeden işleri orta yolu takip ederek mûtedil bir tarzda yürütmek, dosdoğru olmak bakımından büyük önem taşımaktadır.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“(İşlerinizde) orta yolu tutunuz, dosdoğru olunuz. Biliniz ki, hiçbiriniz ameli sâyesinde kurtuluşa eremez.” Dediler ki:

- Sen de mi kurtulamazsın, ey Allah’ın elçisi?

- “(Evet) ben de kurtulamam. Şu kadar var ki Allah rahmet ve keremi ile beni bağışlamış olursa, o başka!” (Müslim, Münâfikîn 76, 78. Ayrıca bk. Buhârî, Rikak 18, Merdâ 19; İbni Mâce, Zühd 20)

MUTEDİL OLUNUZ
Aşırıya kaçmadan, tamamen ihmal de etmeden işleri orta yolu takip ederek mûtedil bir tarzda yürütmek, dosdoğru olmak bakımından büyük önem taşımaktadır. İnsan, ifrat veya tefrite düşerse, istikameti de kaybeder. Demek oluyor ki, orta yolu tutmak, istikamettir. Mu’tedil olmak, müstakîm olmak demektir. Hislerde, duygularda ve davranışlarda müstakîm olmak isteyen önce mu’tedil olmaya bakmalıdır. Zira hadisimizdeki “kâribû” tavsiyesi “mu’tedil olunuz” demektir. Peşinden gelen “seddidû” emri de “müstakîm olunuz” anlamındadır. Söyleniş sırası, istikamet için i’tidalin gereğine işaret etmektedir.

AMELLERİMİZ BİZİ KURTARIR MI?
Daha dindar yaşamak ve âhirette yüksek derecelere kavuşmak gibi sırf dinî ve uhrevî duygular bile i’tidâl ve istikametten ayrılmayı gerektirmemelidir. “Biliniz ki, hiçbiriniz amelleri ile kurtuluşu elde edemez” gerçeği, bunu göstermektedir.

Dindarlık gayretiyle de olsa, aşırılık aslâ doğru değildir. Çünkü ne kadar iyilik ve ibadet yaparsa yapsın, bir insan bu hareketleriyle kurtuluşunu temin edemez. Zira kurtuluş Allah Teâlâ’nın lutfu iledir. O halde yapılacak iş, mu’tedil ve müstakîm bir çizgide dini yaşamaya, onun esaslarına tüm hayatında bağlı kalmaya, gücü ölçüsünde çalışmaktan ibarettir. İşte bu tabiîlik ve i’tidal, insanın hem dünyada huzur ve mutluluğuna hem de âhirette kurtuluşuna sebeptir. Dinî bir maksatla bile aşırılığa gerek olmadığına göre, artık başka hiçbir sebep ve gerekçe ile i’tidal ve istikametten ayrılmamak lâzım gelir.

“Kurtuluşun amelle kazanılamayacağı” gerçeği, ashâb-ı kirâmı son derece etkilemiş ve biraz da hayrete düşürmüş olmalı ki, bu konuda Hz. Peygamber’in bir istisna teşkil edip etmediğini hemen soruvermişler. Efendimiz kendisinin farklı bir imkâna sahip olmadığını belirtmiş, Allah’ın kerem ve lutfu olmadıktan sonra amellerinin kendisini kurtaramayacağını söylemiştir. O halde artık, emir ve yasaklara uymakta gösterilecek mu’tedil bir dikkat ve vazgeçilmez bir dürüstlükten başka hiçbir şeye gerek kalmamaktadır.

Öyle sanıyoruz ki, insanda istikamet fikri ve uygulaması işte bu noktanın iyice hazmedilmesine bağlıdır. Sevgili Peygamberimiz bu hadisiyle biz ümmetini, bu noktada, kendi durumunu da ortaya koyarak uyarmış bulunmaktadır.

AMELLER KURTULUŞUN BEDELİ DEĞİL BAHANESİ
Netice olarak şu husus unutulmamalıdır: Ameller, kurtuluşun bir bedeli değil, bahânesidir. Amele muvaffak kılan da, onları kabul eden de Allah’tır. O halde neresinden bakılırsa bakılsın, kurtuluşumuz Allah’ın lutuf ve keremi iledir. Orta halli (mu’tedil), dürüst (müstakîm), sürekli ve kararlı (müstekar) bir tavır, erişilmek istenen hedefe götüren en güvenilir ve sağlıklı yoldur, eskilerin tâbiriyle “eslem tarîk”tir. Allah cümlemizi buna muvaffak kılsın.

HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ
1. Allah Teâlâ hiçbir şeye mecbur değildir.

2. Allah’ın lutuf ve ihsanı kulların amellerinden çok çok geniştir.

3. Akıl ile ne sevap ne azab ne de şer’î bir hüküm tesbit ve tayin edilebilir. Bunlar ancak din yani vahy tarafından belirlenir.

4. Allah’ın rahmet ve cennetine kavuşabilmek için mü’mine düşen, dürüstlükle amel ve duaya devam etmekten ibarettir.

5. Olabildiğince dürüst ve mutedil bir dini yaşayış için gayret gösterilmeli, ifrat ve tefrite kaçılmamalıdır.

6. Allah Teâlâ rahmet ve cenneti için bahâ değil, bahâne ister. Kulların amelleri bu çerçevede bir anlam taşımaktadır.

7. Dürüst (müstakîm) olabilmek için mu’tedil olmak ön şarttır.

Kaynak: Riyazüs Salihin