Cenâb-ı Hak, Asr Sûresi’nde “zaman” üzerine yemin ederek insanlığa büyük bir hakikati hatırlatır: Geçip giden ömür bir daha geri gelmeyecek, ne borç alınacak ne de geri verilecektir. İnsanların çoğunun kıymetini bilmediği en büyük nimetlerden biri olan zaman, fani ömrün hızla tükendiğini hatırlatarak bizleri gafletten uyandırır.
Bu sûre, hüsrandan kurtuluşun ancak dört esasla mümkün olduğunu beyan eder: İman, amel-i salih, hakkı tavsiye ve sabrı tavsiye. Yani hayat, bu dört temel ilke üzerine bina edilmediğinde ebedî hüsran kaçınılmazdır.
Kur’ân’ın başka bir ayetinde de bu hakikat şöyle vurgulanır:
“Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!” (Hicr, 99)
Bu emir, kulluğun ömür boyu kesintisiz olması gerektiğini bildirir.
Hak dostları, hayatlarını bu şuura göre yaşamışlardır. İbrahim-i Havvâs Hazretleri, “Sâdık kimseyi ya farz ibadetle ya da nafile ibadetle meşgul görürsün” buyurur. Hikmet ehli de “Dünya bir anlık zamandır; onu ibadetle geçirmeye bak!” diye öğütler.
Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’ın kabir başında söylediği şu sözler, ibadetin değerini ortaya koyar:
“–Sizin basit gördüğünüz iki rekât namaz, burada benim için sizin bütün dünyanızdan daha kıymetlidir.”
Yine Yûnus bin Halbes’in naklettiği kıssa, ömrün kıymetini hatırlatır. Kabristandan gelen ses, dirilere şöyle seslenir:
“–Siz bugün amel işleme imkânına sahipsiniz, biz ise âhiretin gerçeklerini gördük ama artık amel işleme imkânımız yok!”
Büyük Hak dostu Abdullah-ı Dehlevî Hazretleri’nin şu sözleri de ne kadar manidardır:
“…Cihan bahçesine gül dermeye geldik, ama diken topladık. Kur’ân ve Peygamber gibi iki büyük nimet verildi, fakat şükründe kusur ettik. Ölüm başımızda, kıyamet ise yakın… Acaba hayırlı ne kadar amel işledik? Bugün iyi düşünelim ki yarın elde kalan hasret olmasın.”
Netice olarak; hayat, insana uhrevî saadeti kazanmak için verilmiş sınırlı bir nimettir. Ne tekrarı vardır ne telafisi… Ramazan ayını nasıl manevi kazanç için bir fırsat mevsimi görüyorsak, ömrün tamamını da aynı şuurla değerlendirmemiz gerekir. Çünkü Allah rızasına ulaştırmayan, ahirete sermaye olmayan her vakit, ebedî hüsran sebebidir.