Sebilürreşad Sempozyumu’nda İslamcılığın anlamı tartışıldı

1 Kasım 2025’te Ankara’da Sebilürreşad Derneği tarafından düzenlenen sempozyumda konuşan sosyolog, ilahiyatçı, gazeteci ve yazar Ali Bulaç, “İslamcılık nedir, ne değildir?” sorusuna tarihî ve felsefî bir perspektiften yanıt verdi.

Konuşmasına katılımcıları selamlayarak başlayan Bulaç, sempozyumun isminin taşıdığı anlamı vurguladı:

“Sebilürreşad, Mehmet Akiflerin çıkardığı mevkutenin ismidir. Zengin bir kelimedir; kemale, kurtuluşa ve olgunluğa giden yolları ifade eder. Bu sempozyumun da bir çıkışın işareti olmasını diliyorum.”


“İslamcılık, yeni bir insan ve toplum inşa etme cehdidir”

Bulaç’a göre İslamcılık, yalnızca bir siyasal ideoloji değil, “İslam’ın ana kaynaklarına dayanarak yeni bir insan tanımı, yeni bir toplum ve yeni bir dünya tasavvuru oluşturma çabasıdır.”

“19. yüzyıldan bu yana iki tarz siyaset vardır: Biri Batı’nın aydınlanma felsefesine dayalı siyaset; diğeri İslami siyasettir. İman eden her Müslüman tabiatı gereği İslamcıdır. İslamcılık, imanını sosyal, fikrî ve siyasal alanda yaşama kararlılığıdır.”

Bulaç, İslamcılığın farklı alanlardaki tezahürlerinin birbirine rakip değil, birbirini tamamlayan unsurlar olduğunu söyledi: “Siyasi, sosyal ve entelektüel İslamcılıklar biri diğerini besler.”


“İslamcılık bize aittir, dışarıdan ithal değildir”

Batılı çevrelerin İslamcılığı “yabancı bir tanım çerçevesine” hapsettiğini belirten Bulaç, kavramın köklerinin İslam geleneğinde bulunduğunu vurguladı:

“Ebu’l-Hasan el-Eş’ari, bundan bin yıl önce ‘İslamiyyun’ terimini kullanmıştır. Dolayısıyla kelime de, anlam da bize aittir. İslamcılık ölmez; çünkü din ölmez. İslam’ın mesajı sürdükçe İslamcılık da devam edecektir.”


“İslamcılığın altı temel ilkesi vardır”

Bulaç, konuşmasında İslamcılığın yeniden formüle edilmesi gerektiğini belirterek altı temel ilke sıraladı:
Özgürlük, ahlak, hukuk, adalet, ihtiram (saygı), İslam birliği ve cihat.

1. Özgürlük:

“Özgürlük, Allah’tan başkasına kul olmamaktır. Dinde zorlama yoktur ilkesiyle, otoriter rejimlere ve tahakkümlere karşı verilen mücadele aynı zamanda bir özgürlük mücadelesidir.”

2. Ahlak:

“Ahlak yalnızca bireysel davranış değil; kamusal politikaların, bilimsel ve ekonomik faaliyetlerin de ahlaki normlara göre düzenlenmesidir. Bugün bilim ve teknoloji ahlaki denetimden uzaklaştığı için insanlık zarar görmektedir.”

3. Hukuk ve Adalet:

“Hiç kimse keyfi olarak yönetmemeli; yargı bağımsız olmalı. Sosyal adalet sağlanmadıkça adalet de tam olmaz. Gelir dağılımındaki uçurum, adaletsizliğin en somut göstergesidir.”

4. İhtiram (Saygı):

Bulaç, toplumlar ve inançlar arasında üç düzeyde saygı kültürünün yerleşmesi gerektiğini vurguladı:

  • Mahrem hayatın korunması,

  • Farklı inançlara sahip kişilerin hukukuna riayet,

  • Kamu politikalarının müzakere ve uzlaşıyla belirlenmesi.

“Bu üç alanı küresel ölçekte yaygınlaştırabilirsek, İslamcılık dünyaya büyük bir zenginlik kazandırabilir.”

5. İslam Birliği:

“İttihad-ı İslam değil, İttihad-ı Anasır-ı İslam. Yani Müslüman kavimlerin kendi kimliklerini koruyarak oluşturacakları bir birlikten söz ediyorum.”

6. Cihat:

“Bugün cihat ruhuna her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Gazze’de, Lübnan’da, Yemen’de verilen direniş bu ruhun hâlâ canlı olduğunu gösteriyor. Afganistan’da hem Ruslar hem Amerikalılar ancak bu ruh sayesinde kovuldu.”


“İslam dünyası üç büyük kriz yaşıyor”

Bulaç, İslam dünyasının derin bir sosyopolitik, ahlaki ve entelektüel kriz içinde bulunduğunu ifade etti.

“Bu krizleri aşmak için içte ihya ve ıslah hareketlerine, dışta ise siyasi ve askeri direnişe ihtiyaç vardır.”

Çözümün üç referans noktasına dayandığını belirtti:

  1. Kur’an ve Sünnet’in yeniden ihyası,

  2. Tarihi tecrübenin ve geleneğin eleştirel şekilde değerlendirilmesi,

  3. Yeni bir tarih ve düşünce felsefesi geliştirilmesi.

“Tarihi eleştirirken bir yönteme, bir felsefeye sahip olmalıyız. Aksi hâlde geçmişi reddetmekle bir yere varamayız.”


“Batı ile çatışma kaçınılmaz”

Bulaç, Batı dünyasıyla Müslüman toplumlar arasındaki yapısal çatışma noktalarını da sıraladı:

  1. Batı’nın emperyalist ve sömürgeci politikaları,

  2. İslam coğrafyasının yeraltı ve yerüstü kaynaklarının yağmalanması,

  3. İslam dininin kamusal alandan dışlanmak istenmesi,

  4. Reform ve değişim politikalarının Batı tarafından empoze edilmesi.

“Bu alanlarda mücadele eden yalnızca İslamcılardır. Bugün İran’da devrim, Afganistan’da direniş, Gazze’de cihat varsa bu İslamcı ruhun eseridir.”


“Yeni bir hilfü’l-fudûl doğacak”

Gazze direnişinin dünya vicdanını harekete geçirdiğini söyleyen Bulaç, “Batı’da milyonlarca dürüst ve vicdanlı insan artık bu zulme sessiz kalmıyor. Allah’ın izniyle yeni bir ‘hilfü’l-fudûl’ yeryüzünde doğacaktır” dedi.


“İslamcı düşünürleri yeniden okumalıyız”

Bulaç, İslamcılığın entelektüel mirasının yeniden ele alınması gerektiğini belirterek şu isimleri örnek gösterdi:
Ebu’l-Ala el-Mevdudi, Seyyid Kutub, Malik bin Nebi, Ali Şeriati, Ayetullah Mutahhari, Aliya İzzetbegoviç, Hasan Turabi, Raşid el-Gannuşi ve Said Nursi.

“Bu isimleri küçümsemek yerine yeniden düşünmeli, onların fikirlerinden yeni anlam ve yol haritaları çıkarmalıyız. Çünkü bu isimler İslamcılığın farklı damarlarını temsil eder.”


“İslamcılık diriliş sürecindedir”

Konuşmasını umut dolu bir mesajla tamamlayan Ali Bulaç, İslamcılığın bitmediğini, aksine yeniden doğuş halinde olduğunu vurguladı:

TBMM 28. Dönem 4. Yasama Yılı Açılışı Başladı: Erdoğan konuşacak, CHP katılmayacak
TBMM 28. Dönem 4. Yasama Yılı Açılışı Başladı: Erdoğan konuşacak, CHP katılmayacak
İçeriği Görüntüle

“İslamcılık ölmedi. Tam tersine, dirilme sürecindedir. İslam dünyasının kurtuluşu, bu fikirle, bu siyasetle, bu doktrinle mümkündür.”

Bulaç, konuşmasının sonunda katılımcılara teşekkür ederek sözlerini tamamladı.